top of page

İDARİ YARGIDA TAZMİNAT DAVALARI

  • Yazarın fotoğrafı: Ali Erişen
    Ali Erişen
  • 5 Eki 2021
  • 6 dakikada okunur



30.04.2013 gün 28633 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 11.04.2013 gün 6459 sayılı Kanun’un: a) 4.maddesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenerek, 6100 sayılı yeni Hukuk Yargılama Yasası’nın 107.maddesindeki “Belirsiz Alacak Davası” benzeri bir düzenleme getirilmiştir.Buna göre; “Tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” hükmü getirildi bu düzenleme önemli olmasına rağmen uygulama maalesef faiz açısından olumlu olmadı ve Danıştay bazı kararlarında bedel arttırma dilekçesinin davalı idarenin kayıtlarına girdiği günü arttırıma konu miktarın faizinin başlangıcı olarak belirledi ki bu da ciddi hak kayıplarına neden oldu ve halen de olmaya devam etmektedir.Umarım bu konuda ki yanlıştan kısa sürede dönülecektir. b) Yine yeni hüküm, yalnız yeni açılacak davalara değil, halen devam etmekte olan ve kanun yolu yani İstinaf ve Danıştay aşamasında bulunan davalara da uygulanacaktır. Bunun için Yasa’nın 5.maddesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Yasası’na geçici 7. madde eklendi ve “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır” denildi. II- NASIL DAVA AÇILACAK VE NASIL SONUÇLANACAK 1- Nasıl dava açılacak a) 6100 sayılı HMK’nun 107.maddesinde olduğu gibi, gerek ölüm nedeniyle destekten yoksunlukta ve gerekse bedensel zararlarda bir miktar “harca esas değer” bildirilip, olay anlatılacak ve ne tür tazminat istendiği (maddi ve manevi), zarar türleri (destekten yoksunluk, beden gücü kaybı) açıklanacaktır. Kuşkusuz manevi tazminatın bölünmezliği ilkesince, manevi tazminat yönünden kısmi istekte bulunulamayacaktır ki Türk Hukukunda manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi bir sorundur.İleride ki yazılarımızda bu konuya da değinilecektir. b)6100 sayılı yeni HMK’nın dava açılmasına ilişkin hükümlerinde olduğu gibi, eldeki belgeler dava dilekçesine eklenecek; ilgili yerlerden istenecek belgeler hakkında açıklama yapılacaktır. Daha sonra davalının cevabına göre “delil listesi” verilecek ve dava dilekçesine eklenen belgelerden başka yeni belgeler varsa onlar da delil listesi ekinde mahkemeye sunulacaktır. 2- Nasıl sonuçlanacak Mahkemece gerekli incelemeler yapıldıktan ve tahkikat aşaması tamamlandıktan sonra, maddi zarar için hesap bilirkişisinden rapor alınacak; raporlara itirazlar incelendikten ve gerekiyorsa bilirkişiden ek rapor alındıktan sonra, davacı “harç” tamamlayacak ve mahkeme, önceleri olduğu gibi dava dilekçesindeki miktarla bağlı kalmayıp, bilirkişi raporundaki miktar üzerinden tazminata hükmedecektir. III-DAVA AÇMA SÜRELERİ VE ZAMANAŞIMI 1- Zamanaşımı Yasa’nın 13.maddesine göre: 1.İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir. 2.Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz. 2- İdari Yargı’da dava açma süreleri İdari Yargı’da “dava açma süreleri” ile “zamanaşımı” birbirine karıştırılmamalıdır. a) 2577 sayılı İdari Yargılama Yasası’nın 7.maddesine göre “Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı bir süre gösterilmemişse, Danıştay’da ve İdare Mahkemelerinde altmış gün ve Vergi Mahkemelerinde otuz gündür. Bu süreler içinde idari yargıya başvurulmazsa, dava reddedilir. Bu durumda, alacak hakkı zamanaşımına uğramamış olmasına karşın, süresinde dava açılmadığı için dava edilebilme niteliği yitirilmiş olacaktır. b) Dava açma sürelerinin başlangıcı konusunda, “yanıt bekleme süresi” ile “dava açma süresi” birbiriyle karıştırılmamalıdır. Şöyle ki: Dava açmadan önce ilgili İdare’ye başvurulmuş ise (60) günlük yanıt bekleme süresi “dava açma süresi” değildir. Eğer İdare yanıt vermişse, yanıtın alındığı günden başlanarak (60) gün içinde dava açmak gerekecektir. İdare yanıt vermemişse, (60) günlük “yanıt bekleme süresi” dolduktan sonra, (60) gün içinde dava açılacaktır. 3- İdari Yargı’da zamanaşımı ve dava açma süresine ilişkin görüşler Bu konuda da belirsizlik vardır. İdareye başvurduktan sonraki (60) günlük dava açma süresinin hukuksal niteliği tartışmalıdır. Kimileri hak düşürücü süre olduğunu söylemekte, kimileri de Yasa’nın 13.maddesindeki (1) ve (5) yıllık zamanaşımı süreleri içinde birkaç kez İdareye başvurulabileceği, zamanaşımı süresi içinde her zaman dava açılabileceği düşüncesindedirler. IV-HİZMET KUSURU VE DEVLETİN SORUMLULUĞU 1- Devletin sorumluluğu Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralına yer verilmiş; 129. maddesinin 5. fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği hükme bağlanmış, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 13. maddesinde de benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu hükümlere göre, (kural olarak) eylemi işleyen kamu görevlilerine karşı doğrudan dava açılamamakta; eylemi işleyenin bağlı bulunduğu devlet ve kamu kurumu dava edilmektedir. Bu nedenle, devletin sorumluluğu, kamu görevlisinin “hizmet kusuruna” veya “suç sayılır”eylemine bağlı “kusursuz sorumluluk”tur.Danıştay 10.Dairesi’nin bir kararında: “Yakalama sırasında kaçan suçlunun polis tarafından öldürülmesinde, devletin kusursuz sorumluluk ilkesi gereği ölenin yakınlarına destekten yoksun kalma, maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi hukuka uygundur” denilmiştir.(01.07.1998, E.1998/2828 K.1998/3479 Terör olaylarından zarar görenlerin açtıkları tazminat davalarında da, devletin yurttaşların can güvenliğini koruyamamasından kaynaklanan bir hizmet kusuru söz konusudur. Ayrıca devlet her türlü koruyucu önlemleri almış olsa bile, önceden tahmin edilemeyen ve önlenemeyen bir olay sonucu zarar gören yurttaşların devletten tazminat isteme hakları vardır. 2- Somut örnekler İzinsiz gösteri yürüyüşüne engel olmak amacıyla güvenlik kuvvetleri tarafından açılan ateş sırasında isabet eden mermi nedeniyle murislerinin ölmesinden dolayı uğradıkları maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle davacıların açtıkları davada, güvenlik hizmetlerinin kusurlu işleyişi açık olduğundan, maddi ve manevi tazminata hükmedilmiş ve karar onanmıştır. (Danıştay Genel Kurulu 17.10.1997, E.1995/79 K.1997/479) Davacının gözaltına alınmasından sonra ortaya çıkan arazların, gözaltına alınmadan önce varolduğu raporla tespit edilmediğinden, davacının uğradığı zararın hizmet kusuru nedeniyle davalı idareden tazmini gerekir. Danıştay 10.Daire 29.04.1998, E.1996/8578 K.1998/1734 Gözaltında bulunduğu sürece davacıya kötü muamelede bulunan ve işkence yapan ilgililerin kişisel kusuru bulunduğu açık olduğundan, hükmedilen tazminatı ödeyecek olan idarenin, sorumluluğu saptanan ilgili kişi veya kişilere yasal yollar çerçevesinde rücu etmesi Anayasa hükmü gereği bulunmaktadır. Danıştay 10.Daire 06.02.2009, E.2006/1212 K 2009/652 Haksız yere suç duyurusunda bulunulmak suretiyle davacının yargılanmasına sebep olunmasında hizmet kusuru bulunan idarenin, davacının duyduğu üzüntü ve elem nedeniyle uğradığı manevi zararı gidermekle yükümlü olduğuna ilişkin karar onanmıştır. İdarenin, hizmeti kusurlu yürüten kamu görevlisine Anayasanın 129. maddesi hükmü uyarınca adli yargıda dava açmak suretiyle rücu etmesi gerekir. Danıştay 10.Daire. 27.04.2009, E.2009/144 K.2009/3183 Avukat olan davacının, avukatlık kimliğini ibraz etmesine rağmen kolluk kuvvetleri tarafından üzerinin aranması nedeniyle manevi zararın tazmini istemiyle dava açılmıştır. Avukatlık Yasası uyarınca ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçtan dolayı suçüstü hali dışında avukatların üzeri aranamaz. Suçüstü hali olmadan müvekkili önünde kolluk kuvvetlerince üzeri aranan davacının meslek onurunun zedelendiği açıktır. Davalı İdarenin bu eylemde hizmet kusurunun bulunduğuna, davacının manevi zararının karşılanmasına, manevi zararın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı İdare tarafından davacıya ödenmesine karar verilmesi hukuka uygundur. Danıştay 8 Daire. 12.11.2010, E.2010/5626 K.2010/6024 Gözaltındaki kişiye, görevli polis memurları, suçunu söyletmek için işkence yaparak ölüme neden olmak suçundan hapis cezası ile cezalandırılmış olmakla, davalı idarenin ağır hizmet kusuru bulunduğundan, davacıların uğradığı zararın tazmin edilmesi, gerekir. Bu nedenle, davacıların maddi ve manevi tazminat isteminin kabulüne ve idareye başvuru tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmiştir. Danıştay 10 Daire 28.09.2010, E.2007/5028 K.2010/6974 Dava, davacıların murislerinin polis memuru tarafından vurularak öldürülmesi nedeniyle yasal faiziyle birlikte maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Davacılar murisinin ölümü olayının faili olan kamu görevlisinin yargılanması sonucunda, olayın görevden ayrı bir kusurdan değil, idarenin verdiği görev ve yetki kullanılarak yürütülen hizmet sırasındaki görev kusuru nedeniyle meydana geldiğinin kesinleşmesi karşısında, eylemden zarar görenlerin bu kararın kesinleşmesini öğrenmelerinden sonra, öngörülen 1 yıllık süre içinde idareye başvurularına, cevap verilmesi veya verilmemesi hallerine ilişkin olarak belirlenen süre içinde açtıkları davada süre aşımından söz edilemeyeceği açıktır. Davanın yasal süre içinde olduğu dikkate alınarak, bu tarihten önce davacıların kararın kesinleştiğini öğrendiklerine ilişkin bir bilgi veya belgenin olup olmadığı araştırılarak, ulaşılacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. Danıştay 10 Daire 30.11.2006, E.2004/13138 K.2006/6976 Yakalama sırasında kaçan suçlunun polis tarafından öldürülmesinde; devletin kusursuz sorumluluk ilkesi gereği ölenin yakınlarına destekten yoksun kalma, maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi hukuka uygun bulunmuştur. Davalı İdare, olayın oluşuna göre zararın doğmasına davacıların murisinin kusurlu eyleminin sebep olduğunu, dolayısıyla zarar ile idarenin eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunmadığını; kovalama sırasında komiserin ayağının tökezleyerek düşmesi ve gayri iradi olarak elindeki tabancanın patlaması sonucu çıkan kurşunun murise isabet ettiğini, bunun aksini gösteren bir kanıtın bulunmadığını, olayda kusursuz sorumluluk ilkesinin uygulanamayacağını ileri sürmüş ise de, Olayın genel güvenliği sağlama ve adli zabıta görevi biçiminde yürütülen kamu hizmetinin ifası sırasında meydana geldiği ve zararla eylem arasında nedensellik bağı bulunduğu, dolayısıyla idarenin kusursuz sorumluluğunu gerektiren bir durumun oluştuğu, buna göre doğan zararın tazmini gerektiği görüşüyle, maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte kabulüne karar verilmiş; karar Danıştay’ca onanmıştır. Danıştay 10 Daire 01.07.1998, E.1998/2828 K.1998/3479 3- Kişisel kusur ve suç nedeniyle kamu görevlilerine dava açılması Görevden ayrılabilir “kişisel kusur” kavramı yargıda farklı biçimlerde algılanmakta; giderek kamu görevlisi suç sayılır “kasıtlı” eylemi nedeniyle yargılanıp cezalandırılmış olsa bile, adli yargıda açılan tazminat davalarında görevsizlik kararı verildiği görülmektedir. Bu, son derece yanlıştır. Kamu görevinin yerine getirilmesi ile ilgisi olmayan kişisel hırs, öfke, aşırı güç kullanma halleri, suç ve haksız eylem niteliğinde olduğundan, zarar görenler hem bunlara karşı adli yargıda ve hem devlete karşı idari yargıda dava açabilirler. Bugüne kadar, idari yargıda hak aramanın kısıtlılığı nedeniyle, kamu görevlisinin görevden ayrılabilir kişisel kusuru ve suç niteliğindeki eylemi söz konusu olduğunda, idareye karşı dava açmanın yanı sıra, kamu görevlisine karşı da adli yargıda dava açma gereği duyuluyordu. Ama artık, yukarda ilk bölümde açıkladığımız 2577 sayılı İdari Yargılama Yasası’nın 16.maddesindeki değişiklikle buna gerek kalmamıştır. Çünkü, gene yukarda açıkladığımız gibi, idari yargıda açılan tazminat davalarında dava dilekçesindeki miktarla sınırlı kalınmayıp bundan böyle zararın tamamı hüküm altına alınacaktır.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
MUVAZAA VE ÖZELLİKLE MURİS MUVAZAASI

Başlığa adını veren ‘muris muvazaası’ kavramından söz etmeden evvel muvazaa kelimesini sözlük anlamı ve hukuka temas eden yönleriyle ele...

 
 
 

Yorumlar


Yazı: Blog2_Post

0212 542 48 48 - 0533 475 90 23

İncirli Çıkmazı Sk.Hukukçular Sitesi B Blok No:2 Kat:1 Daire :1 34146 Bakırköy/İSTANBUL

©2021 ERİSEN

bottom of page